Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş İran-İsrail savaşına yönelik yazılı bir açıklama yaparak, hamaset değil cesaret zamanı olduğunu kayderek yaşananlara ilişkin görüşlerini 4 madde şeklinde somutlaştırdı.

SERHAT NEWS – Tutuklu eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 17 Haziran 2025 tarihli mesajında, Orta Doğu’daki gerilimin tırmandığı ve iç politikada kritik süreçlerin yaşandığı bir dönemde “Hamaset Değil Cesaret Zamanıdır” başlığıyla önemli açıklamalarda bulundu. Edirne Cezaevi’nden yaptığı çağrıda Demirtaş, Türkiye’nin hem iç hem de dış politikada atması gereken adımlara dikkat çekerek, birlik ve beraberlik vurgusu yaptı.

Demirtaş, mesajına İran rejiminin insan hakları karnesini eleştirerek başlarken, emperyal müdahalelerin hiçbir gerekçeyle haklı bulunamayacağının altını çizdi. Orta Doğu’daki çatışmaların durdurulması ve müzakere masasına dönülmesi gerektiğini belirten Demirtaş, “Orta Doğu’ya emperyal müdahaleler, kendilerine sonuç almaya kadar durmayacak. Bizim, bölgesel barışı ilkesel olarak savunma ve bunun için yoğun çaba harcamanın yanı sıra, içeride de birliği ve barışı sağlamakta daha hızlı ve cesur hareket etmemiz gerekir” ifadelerini kullandı.

Öcalan Çağrısı ve PKK’ya Silahsızlanma Süreci Vurgusu

Demirtaş Şu Maddelerin Altını çizdi:

1- Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısı ve PKK’nın fesih kararıyla birlikte silahsızlanma sürecinin herhangi bir tıkanmaya ya da provokasyona yer vermeden, olabilecek en hızlı şekilde tamamlanması için tüm tarafların en yüksek düzeyde çaba, cesaret ve feraset gösterebilmesi gerekir.

2- İç cepheyi güçlendirme amacına da adalet duygusunun gelişmesine de hizmet etmediği açık olan siyasi görünümlü yargı tacizine kesinlikle son verilmelidir. Ortada bir suç isnadı varsa bunun, tarafsızlığı ve bağımsızlığı sorgulanmayacak başsavcılar, savcılar ve yargıçlar eliyle yürütülmesi için gerekli adımlar atılmalıdır.

Seçilmiş belediye başkanları ve bürokratların hukuksuz yargılanmaları iç hukukumuzun da gereğidir ve bu konuda artık somut mesafe kat edilmeli, tahliyeler sağlanmalı, adil bir yargı süreciyle de davalar en hızlı şekilde sonuçlandırılmalıdır. Orta Doğu’daki ateş devamlı bir yangına dönüşürken toplumu dışlayacak böylesi tutumlarda ısrar edilmemelidir.

3- Böyle bir dönemde hiç kimse küçük hesaplar yaparak maceracı, riskli ve sonu felaketle sonuçlanacak hamleleri aklından bile geçirmemelidir. Unutulmamalıdır ki, emperyalizmin bir kazanandan kimseye bir vermez. Bizler Türkiye toplumu olarak bu dönemde bir ve beraber olacağız, olası risklere, saldırılara, provokasyonlara karşı gerektiğinde “Edirne’den Hakkari’ye kadar 86 milyonluk bir halk ordusuna dönüşeceğiz; ortak vatanımızı canımız pahasına savunacağız.

Kendi sorunlarımızı da kendi aramızda, karşılıklı güven çerçevesinde ve “kardeşlik ruhuyla” çözeceğiz. Bunun dışındaki her arayış sadece felaket getirir. Bu konuda ezberci, öfkeli, intikamcı ve kindar yaklaşıma prim vermeyecek, cesur ve samimi olacağız.

4- Orta Doğu yangınının kısa sürede sönmeyeceğini öngörerek kısa, orta ve uzun vadeli bir iç ve dış ortak politika hattının belirlenmesi ve her siyasi grubun bu hattı gönül rahatlığıyla savunabilmesi için Cumhurbaşkanı’nın davetiyle, TBMM’de tüm siyasi parti genel başkanlarıyla bir çalışma toplantısının en kısa zamanda yapılması yararlı olacaktır.

Belirttiğim noktaların hiçbiri iç politikada nezakete dayalı demokratik muhalefin ve iktidarın denetlenmesinin, eleştirilmesinin önünde engel değildir. Birlik ve beraberlik iktidar partisinin değil, Türkiye’nin etrafında olacaktır. Madem soyadımız Türkiye’dir, o halde herkesi soyadımız etrafında birleşmeye ve bunun için sorumluluk almaya davet ediyorum.

Bu kasırga bir gün elbette dinecek ve bizler bu toprakların kadim halkları olarak burada, bir arada, eşitçe ve özgürce yaşayacağız.”