Diyarbakır’da bu hafta, kameraların önünde değil, hakikatin tam ortasında bir buluşma gerçekleşti. Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği “Medya ve Engellilik Çalıştayı”, engellilik meselesine basın penceresinden bakarken aslında hepimizin aynasını kırmaya cesaret etti.
SERHAT NEWS – “Acımanın Sırtındaki Görünmez Bıçak: ‘İlham Veren Hikâye’ Tuzağı” Hatice Betül Çelebi’nin o çarpıcı cümlesi, hepimizin içine işleyen bir yalanı deşti:

“Engellilik, sevgi meselesi değil; hak meselesidir.”
Peki, medya bu sözün neresinde duruyor Manşetlerde “acıma”nın romantize edilmiş hâli var:
“Tekerlekli sandalyeye mahkûm genç, azmiyle görenleri hayran bıraktı!”
(Mahkûm mu? Peki ya rampasız sokakların mahkûm ettiği sistem?)
“Doğuştan görme engelli müzisyen, yürekleri titreterek konser verdi!”
(Yürekleri titreten, yeteneği mi yoksa ‘engeline rağmen’ başardığına şaşırmamız mı?)
Bu dil, engellileri ya “aciz kurban” ya da “olağanüstü kahraman” kılıyor. Oysa ikisi de gerçeği çarpıtıyor: Bir insanın varoluşunu, “engeline rağmen” başardıklarıyla ölçmek, onu “normal”in dışında bir kategoriye hapsetmektir.
Sağlamcılık: Görünmez Zincirler
Çalıştayın en çarpıcı yanı, “sağlamcılık” kavramının masaya yatırılmasıydı. Medyanın sıkça düştüğü bir tuzak bu: Engellileri ya “aciz” ya da “üstün başarılı” diye kodlamak. Oysa engellilik, “normal”in dar kalıplarına sığmayan bir insanlık hâli. Sinan Ok’un sunduğu örnekler, haber dilindeki türcü ve ırkçı alt metinleri deşifre ederken, aslında hepimizin zihninde bir “öteki” inşa ettiğimizi hatırlattı.
Diyarbakır’dan Türkiye’ye: Bir ilk adım
Çelebi’nin dediği gibi, “Bu çalıştay bir ilk.” Evet, Amed tarihe not düşüyor: Engellilik politikalarını medyayla ortak akılla tartışmak, “yapay gündemler” çağında nadir görülen bir samimiyet. Peki ya sonrası?
Sorumuz şu:
Basın, “acıyarak değil, eşitlikçi” bir dil kurmaya hazır mı? Yoksa bu çalıştay, raflarda unutulacak bir “iyi niyet protokolü” mü olacak?
Medyanın sorumluluğu: Hak odaklı dil
Gerçek değişim, engellilerin “acınacak hâlleri” değil, talepleri manşet olduğunda başlayacak:
“X mahallesindeki kaldırımlar, tekerlekli sandalye kullananları eve hapsediyor!”
“İşverenler, engelli çalışanları ‘merhametle’ değil, hakkaniyetle işe almalı!”
Sözün özü:
“İlham veren hikâye” klişeleri, engellilerin hak mücadelesini gölgeliyor. Medya, “acıma”yı değil, eşitliği konuşmalı. Çünkü engellilik; sevgiyle, ilhamla değil, rampayla, erişilebilir hastaneyle, insanca bir ücretle çözülecek bir mesele.
Toplum olarak “zehirli dili” değiştirmek, önce kendimizi sorgulamaktan geçer. Belki de engelsiz bir gelecek için, kelimelerimizi yeniden doğurmamız gerekiyor.