KESK Van Şubeler Platformu: İnsanca yaşamaya yetecek ücret-güvenli gelecek mücadelesinin savunucusu olmaya devam edeceğiz

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

KESK Van Şubeler Platformu adına SES Şube Eş Başkanı Figen Çolakoğlu, kamu emekçilerinin maaşları ve sağlıkta şiddete yönelik bir basın açıklaması yaptı.

Açıklamada, yüksek enflasyon ve TÜİK verilerine dikkat çekilerek, memur maaşlarına yapılan zammın beklenenin altında olduğu belirtildi.

Hükümetin seçim öncesi “En düşük memur maaşını 22 bin TL’ye çıkaracağız” vaadinin anımsatıldığı açıklamada, “Başta maaş artışı vaadi olmak üzere bu vaatler, yıllardır yoksulluk ve sefalet ücretine mahkûm edilen milyonlarca çalışanın yaşam koşullarının düzenlenmesi beklentisini yaratmıştır. Altı milyonu aşkın kamu emekçisi ve emeklisi de bu vaatlerin bir an önce hayata geçirilmesini bekliyor.” ifadelerine yer verildi.

Açıklamada, Türkiye tarihinin en önemli işçi direnişlerinden biri olan 15-16 Haziran 1970 grevlerine de değinildi.

“Bugün 53 yaşına giren 15-16 Haziran 1970 İşçi Direnişini selamlıyoruz” denilen açıklamada, “Bu direniş, işçilerin bir araya geldiklerinde, sendika ayrımı yapmadan omuz omuza vererek önlerine konulan engelleri nasıl aşabileceklerini gösteren önemli bir kanıt olmaya devam ediyor. KESK olarak, 53 yıl sonra bugün aynı inançla, tüm kamu emekçilerini hiçbir ayrım gözetmeden, iktidarın seçim öncesi verdiği sözlerin takipçisi olmaya ve insanca yaşamaya yetecek ücret ve güvenceli bir gelecek mücadelesini birlikte yükseltmeye çağırıyoruz.” şeklinde ifadelere yer verildi.

“Seçim Öncesi Verilen Sözlerin Takipçisi, İnsanca Yaşamaya Yetecek Ücret-Güvenli Gelecek Mücadelesinin Kararlı Savunucusu Olmaya Devam Edeceğiz!” başlığı ile yapılan açıklama şu şekilde:

14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri geride kaldı. Seçim sürecinde farklı gündemlerle perdelenmek istense de geçim derdimiz sürüyor. Zamlar, hayat pahalılığı, eriyen ücretlerimiz, maaşlarımız temel gündemimiz olmaya devam ediyor.

Bilindiği üzere seçim yarışını kazanan mevcut iktidar seçim öncesinde bize çeşitli vaatlerde bulundu, sözler verdi. Ne dediler?

”En düşük memur maaşını 22 bin TL’ye çıkaracağız. Seçimden hemen sonra en düşük emekli maaşı olan 7 bin 500 lira üzerindeki emekli maaşlarıyla ilgili bir düzenleme yapacağız” dediler.

“3600 ek gösterge düzenlemesini birinci dereceye gelen tüm kamu görevlilerini kapsayacak şekilde genişleteceğiz” dediler.  Başka nelerin sözünü verdiler?

“Kamuya işe alımlarda mülakatı kaldıracağız, sınavlardaki başarı sıralamasını esas alacağız. Özellikle büyükşehirlerde memurlara il ve ilçe bazında kira katkısı vereceğiz” dediler.

Başta maaş artışı vaadi olmak üzere bu vaatler yıllardır yoksulluk ve sefalet ücretine mahkûm edilen, hakları budanan milyonlarda çalışma ve yaşam koşullarının düzenlenmesi noktasında bir beklenti yaratmıştır.

Altı milyonu aşkın kamu emekçisi ve emeklisi de bu bir an önce bu vaatlerin hayata geçirilmesini bekliyor.

Çünkü yıllar önce aldığımız ikramiyeler kaldırıldı, sosyal haklarımız tek tek budandı. Maaşlarımız her seferinde TÜİK enflasyonuna göre artırıldı. Çarşıda, mutfakta yaşadığımız gerçek enflasyon 2 ise TÜİK bunu 1, hatta yarım puan gösterdi. Yandaş konfederasyon yöneticileri “tarihi başarı” diye yutturmaya çalıştıkları toplu sözleşmelerde hiçbir zaman tutmayan hedef enflasyon rakamlarına imza atmaya devam etti. 

Yılın başında maaşlarımıza enflasyon farkı, toplu sözleşme zammı ve refah payı toplamı olarak yapılan %30’luk artış çoktan eridi. 

Bugün en düşük maaşı alan kamu emekçileri açlık sınırında bir maaşla, ortalama maaş alanlar açlık sınırının sadece 2 bin TL üzerinde bir maaşla, emekli kamu emekçileri ise açlık sınırının ortalama bin 500 TL altında bir rakamla ayın sonunu getirmeye çalışıyor.  

Böyle bir tablo içinde milyonların bir nebzede olsun nefes almak için seçim öncesi verilen vaatlerin bir an önce yerine getirilmesini beklemeleri doğaldır.

Öte yandan dünyanın neresinde olursa olsun maaşlara gerçek anlamda bir zam yapılması demek alım gücümüzün, alabildiğimiz malların artması demektir. Oysa bizim ne alım gücümüz ne de refahımız artıyor. Tam tersine gittikçe azalıyor.

Maaşlarımız TÜİK rakamları ile sınırlanıyor. Sadece geçtiğimiz altı ayın artışında bu sahte rakamların üzerine çıkıldı. Ama o bile gerçek enflasyonun 9 puan altında kaldı.  Bunun adı kesinlikle maaş zammı değildir. Bunun adı sanal TÜİK rakamlarına göre yapılan maaş güncellemesidir.

Bu durum devam ettikçe refah payı diye gösterilen artışlar da seçim vaatleri de hızla eriyecektir.  Yapılan artışlardan sadece bir iki ay sonrasında başa dönülecektir.

Nitekim döviz kurunda sadece son bir haftada yaşanan artış iktidarın vaat ettiği artışı şimdiden %20 eritmiştir.  En düşük memur maaşı olarak vaat edilen 22 bin TL ile alınan dolar bir hafta içinde 200 dolar azalmıştır.  

Döviz kurunun önümüzdeki günlerde daha da artacağını, dolayısıyla vaat edilen maaşların daha cebimize girmeden yeni zamlarla, enflasyonla eriyeceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur.

Kısacası Türkiye’nin bir asgari ücretliler ülkesine dönüştürüldüğü, her iki kişiden birine açlık sınırının 2 bin 500 TL altında kalan bir asgari ücretin reva görüldüğü koşullar değiştirilemeden maaşlarımızın sadece seçim dönemlerinde artırılması çözüm değildir.

Kalıcı çözüm en düşük kamu emekçisi maaşını hemen eş ve çocuk yardımı kalemlerinde kira yardımı, yakacak yardımı gibi sosyal yardımlarda yapılacak artışlarla 35 bin TL’ye ulaşan yoksulluk sınırının üzerine çıkarmaktan, zam görüşmeleri yeni başlayan asgari ücreti de açlık sınırının altından insanca yaşamaya yetecek bir seviyeye çıkarmaktan geçmektedir.

Tüm bunlara rağmen KESK olarak iktidarın seçim öncesi verdiği sözlerin, vaatlerin takipçisi olacağız.

Bugüne kadar iktidarın verdiği vaatleri, sözleri çalışanların temsilcileri olan sendikalara, konfederasyonlara kapıları kapattığı, tek taraflı olarak yaptığı düzenlemelerle, torba yaslarla değiştirdiğine, kapsamını daraltıldığına defalarca şahit olduk.

En son sözleşmelilerin kadroya alınmasında da EYT düzenlemesinde de 3600 ek gösterge düzenlemesinde de en düşük emekli maaşının 7.500 TL’ye çıkarılmasında da bu yol izlendi. Sonuçta vatandaşı sigorta girişi bir gün geç diye emekli olmak için 17 yıl daha çalışmak zorunda bırakan, 7.500 TL’nin 1 kuruş üzerinde aylık alan emeklilerin maaşlarını artırmayan torba yasalar gibi yaşanan mağduriyetleri çözmekten uzak düzenlemeler yapıldı. Üstelik bu mağduriyetlerin bir kısmı seçim vaadine dönüştürüldü.

Yine seçimden önce “bedava doğalgaz” müjdesi verildi. Ama daha on gün önce bu müjdenin enflasyonu düşük göstermek için TÜİK’in sepet oyununa meze edilmesi, faturanın ücretlilere kesilmesi gibi bir hileye tanık olduk.

Bu nedenle seçim öncesi verilen sözlerin yerine getirilmesine ilişkin süreç iktidarın tek taraflı belirlemelerine, insafına bırakılamayacak kadar önemli bir süreçtir.  

*Bu sürece konfederasyonların, sendikaların katılımı mutlaka sağlanmalıdır.

*Toplu sözleşmenin tarafları başta maaş artışları olmak üzere verilen sözlerin gereğini yerine getirmek için hızla çalışmalara başlamalıdır.

*Hakkaniyetin, adaletin temel alındığı bir çalışma ile ortaya çıkan sonuç 2022-2023 yıllarını kapsayan altıncı dönem toplu sözleşmeye eklenen bir protokol ile bağlayıcı hale getirilmelidir.  

Sözlerimizi tamamlarken bugün 53 yaşına giren 15-16 Haziran 1970 İşçi Direnişini selamlıyoruz. 15-16 Haziran direnişi işçilerin bir araya geldiklerinde, sendika farkı gözetmeksizin omuza omuza verdiklerinde, önlerine konulan barajları, engelleri nasıl kumdan kalelere çevirdiklerinin en önemli kanıtı olmaya devam ediyor. 

KESK olarak 53 yıl sonra bugün aynı inançla, tüm kamu emekçilerini hiçbir ayrım gözetmeden hem iktidarın seçim öncesi verdiği sözlerin takipçisi olmaya, hem de geçici olan bu vaatlere takılıp kalmadan insanca yaşamaya yetecek ücret-güvenli gelecek mücadelesini hep birlikte yükseltmeye çağırıyoruz. 

“SES AİLESİ OLARAK ACILIYIZ, ÖFKELİYİZ…”

Ülkemizin içinde bulunduğu şiddet sarmalında bir kadın bir sağlık emekçisini daha kaybetmenin derin hüznünü ve öfkesini yaşıyoruz. İki gün önce Antalya ilinin Alanya ilçesi Damlataş Aile Sağlığı Merkezi’nde çalışan Dr. Melek Bağçe’nin, boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından işyerinde gündüz gözü rehin alınarak vahşice katledildiğini öğrendik.

DR. Melek Bağçe, çağlar boyu süren kadına yönelik erkek şiddetiyle yaşamdan koparılan kızkardeşimizdir.

Biz biliyoruz ki; Kadın cinayetleri politiktir ve bütün kadın cinayetlerinde olduğu gibi kız kardeşimiz Dr. Melek Bağçe’yi yaşamdan koparan yalnızca boşanma aşamasında olduğu bir erkek değil, bu kadın düşmanı politikaların sonucudur.  

DR. MELEK BAĞÇE, SON ZAMANLARDA HIZLA ARTAN SAĞLIKTA ŞİDDETİN HEDEFİNDE YAŞAMINI KAYBEDEN BİR SAĞLIK EMEKÇİSİDİR

Yaşamı savunan sağlık emekçileri olarak buradan bir kez daha haykırıyoruz;

Sendikamız, kadına ve çocuğa karşı her türlü şiddet ve istismar ile bunlara neden olan bu karanlık zihniyete karşı mücadelesini yükselterek sürdürecektir

Bir kadın daha kaybetmemek için, yaşamdan, sağlıktan, özgürlükten ve meslekten bir kişi daha eksilmemek için, kadına yönelik her türlü şiddete karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.

Kadın düşmanlığında ortaklaşan, “yalnız yaşayan kadınları sahiplendirmekten” bahseden, çocuk istismarını meşrulaştıran ve ülkemizi ortaçağ karanlığına gömmeye çalışan bu gerici ve ataerkil zihniyeti, kadınlar eşitlik ve özgürlük mücadelesini yükselterek, dayanışma ve iradeyle değiştirecektir.

İnsan haklarına ve onuruna yaraşır, şiddete karşı güvenli çalışma ortamlarını talep etmekten ve mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz.

Kadın cinayetleri ve sağlıkta şiddet sona ersin!

15-16 HAZİRAN DİRENİŞİNDE NE OLDU?

15-16 Haziran 1970 İşçi Direnişi, Türkiye tarihindeki en önemli iş direnişlerinden biridir. İşçi hareketinin güçlendiği ve taleplerini dile getirdiği bir dönemde gerçekleşen bu direniş, Türk işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli bir yer tutar.

15-16 Haziran 1970 İşçi Direnişi, İstanbul’da, o dönemde Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı sendikalardan biri olan Türkiye Metal İşçileri Sendikası (Türk Metal) üyeleri arasında başlamıştır. Sendika üyeleri, daha iyi çalışma koşulları, yüksek ücretler ve sendikal haklar gibi taleplerle greve gitmişlerdir.

İşçilerin grev kararının ardından, İstanbul’da büyük bir kitlesel eylem gerçekleşmiştir. Fabrikalardan ve mahallelerden gelen işçiler, Taksim Meydanı’nda bir araya gelmiş ve taleplerini dile getirmiştir. Bu eylem, işçilerin birlik ve dayanışma içinde hareket ettiğini gösteren etkileyici bir gösteri olmuştur.

Ancak, grev ve eylemler hükümet tarafından sert bir şekilde bastırılmıştır. Emniyet güçleri ve ordu, işçilere müdahale etmek için şiddet kullanmış ve gözaltılar gerçekleştirmiştir. İşçilerin toplu taşıma araçlarına binmeleri yasaklanmış, mahalleler ablukaya alınmış ve işçilere saldırılar düzenlenmiştir.

Bu direnişin sonucunda birçok işçi gözaltına alınmış ve bazıları tutuklanmıştır. Ayrıca, işçilerin talepleri tam anlamıyla karşılanmamış ve bazı işçiler işten çıkarılmıştır. Bununla birlikte, 15-16 Haziran 1970 İşçi Direnişi, Türkiye’deki işçi hareketi için bir dönüm noktası olmuş ve sendikal mücadele ve işçi hakları konularında farkındalık yaratmıştır.

Bugün, 15-16 Haziran İşçi Direnişi, Türkiye’de işçi sınıfının mücadele geleneğini simgeleyen ve önemli bir tarih olarak hatırlanan bir olaydır.

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
KESK Van Şubeler Platformu: İnsanca yaşamaya yetecek ücret-güvenli gelecek mücadelesinin savunucusu olmaya devam edeceğiz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir