Zozan Özgökçe yazdı: “Benim İçin Üzülme”, Elele tutuşalım

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Clarissa P. Estes Kurtlarla Koşan Kadınlar Kitabında “Öfkeyle uzlaşan bir kadın, artık yeni bilgilerle, yeni bir duyguyla dünyevi hayata döner; hayatını ustalıkla yaşayabilir. Yine de gelecekte bir gün bir şey- bir bakış, bir söz, bir ses tonu, kendisini iradesi dışında himaye altına alınmış, değeri bilinmemiş ya da kullanılmış hissetme hali, bunlardan her hangi biri- çıkagelir. O zaman o acısından arta kalan şeyler ateşi tutuşturur.” der. Tıpkı Bergen’in babasına olan kocasına olan yoksulluğa olan çaresizliğe olan hayal kırıklıklarına olan öfkesi ile uzlaşamaması sebebi ile arta kalan acıların tekrar tekrar tutuşması gibi. İlk aşkı ile nişanlandıktan sonra bir daha ondan haber alamaması, babasına olan karşılıksız sevgisi, terk edilmişlik duygusu, sevilmeme hali, annesinin aşırı korumacı tutumu hem okul hem de sahne hayatı arasında gidip gelmesi, yoksulluğu ile kurduğu ilişki Bergen’i celladına götüren yolları inşa etmiştir.

Annesinin kuramadığını, koruyamadığını düşündüğü mutlu yuvayı kurma peşinden  giderken hep annesini karşısına almıştır. “Senin gibi olmayacağım” derken annesine hep babası ile onu ayıran olarak annesine olan örtülü öfkesini kusmuştur. Annesine ve babasına olan öfkesi ile yüzleşerek, uzlaşamadığı için bu sözler dökülmüştür hep. Onu döven, işkence eden, öz benliğinden koparan, içgüdüsünü zedeleyen eşi Halis Serbes’e gösterdiği hoşgörüyü annesine göstermemiştir. Annesinin dayanışmacı, fedakar hali Bergen’i güçlendirmeliydi. Ama annesine olan öfkesi ile yüzleşip uzlaşmadığı için her fırsatta annesini karşısına aldı.

Zozan Özgökçe yazdı: “Benim İçin Üzülme”, Elele tutuşalım - Kurtlarla Koşan Kadinlar Kitabinda

 “İçgüdüsü zedelenmiş kadının seçim gücü yoktur. Olduğu yerde saplanıp kalır.” diyor psikanalist Clarissa P. Estes. Bergen de içinde bulunduğu şiddet sarmalının içine saplanıp kalmış hep geri dönmüş. Buna medya dahil herkes aşk demiştir. Oysa bu aşk değil, acıdan arta kalanların Bergen’in içindeki ateşi sürekli tutuşturma halidir. Ayşe Başak Kaban’ın ‘Ben, Kendim ve Bergen’ kitabında Bergen’in dilinden “Düzeltebilirim sanmak, değişeceğini ummak… Böyle bir yanılgı içinde yaşadım evliliğimi. Nerede hata yaptığımı dahi bilmiyorum. O bu kadar değişmiş olabilir mi? Ben bu adamı hiç tanımamış olabilir miyim? Şimdi geçmişe dönüp düşündüğümde bu sorulara ne cevaplar veremediğimi görüp üzülüyorum; demek ki hala aynı yanlışın içindeyim.” sözleri dökülüyor. Tam da içgüdüsü zedelenmiş bir kadının sözleri bunlar. Saplanmışlığın fark edilmesi. Bergen filminin son cinayet sahnesinden önce Bergen’in Halis Serbes’e cesur çıkışı zaten bu saplanmışlığı fark ettiği ve bununla yüzleştiği, şiddet sarmalına asla dönmeyeceğinin göstergesiydi. Erkekler kadınların onlara boyun eğmeyeceğini anladığı an öldürüyorlar. Bu patolojik kısır döngü aslında filmde inceltilmiş şekilde veriliyor. Bergen ve eşinin mutlu bir şekilde piknik yaptıkları gün erkeklerin yaşadıkları sevgisizlik halleri de analiz edilmiş. Piknik dönüşünde Bergen’in sorduğu sorular aslında aydınlanmanın sordurduğu sorulardır.

Bergen hayata şarkı söyleyerek tutunuyordu. En mutlu olduğu, en kendi olduğu zamanlardı onlar. Her kadının acılarla baş etme yöntemleri farklıdır. Kendi kendimizi sağaltmanın yollarını kendimiz buluyoruz aslında. Bu filmde çok net verilmiş. Filmde olayların akışına göre çalınan şarkılardan da bu sorgulama ve isyan sürecini görebiliyoruz. Filmden sonra tüm albümlerini onun hayatını düşünerek dinledim. Aslında Bergen onu dinleyen herkese seslenmiş o süreçte.  Çıkardığı albümlerde söylediği şarkılara ve yıllara baktığımızda Bergen’in öz benliğini sorguladığını görebiliyoruz. İlk albümü 1982 yılında ‘Şikayetim Var’ albümünde benim dikkatimi çeken bu anlamda ‘Bana Neler Vaad Ettin’ ‘Yalancı Dostlar’ şarkıları.   1983’te çıkan ‘Kardeşiz Kader’ albümünde de ‘’İçimdeki His’ şarkısında resmen İçimde bir his var öleceğim diyor. Öldürülmeden 6 yıl önce bunu bu şarkısında dillendiriyor. Bergen karakola gitmemiş, savcılığa şikayet etmemiş ama bangır bangır bağırmış ve aynı şarkıda kimsenin onu dinlemediğini, herkesin eğlencesinde olduğunu da belirtiyor.   1987 yılında çıkan ‘Onu da Yak Tanrım’ albümünde de ‘Kurtar Yarab’ diyor.  1989 yılında çıkan ‘Yıllar affetmez’ albümde de ‘Bir erkek yüzünden’ diyerek çektiği acıların adresini gösteriyor ve ‘seni kalbimden kovdum’ dediği şarkısında kendi benliğine döndüğünün dönemleri olduğunu anlayabiliyoruz. Zaten bu dönemden hemen sonra  göz göre göre cinayete kurban gitmiştir.   Onu öldüren ve annesini yaralayan Halis Serbes her defasında annesinin şartsız şurtsuz Bergen’in yanında olmasına dem vuruyor. Şiddet uygulayan erkekler kadınlara destek veren kimselerden ki bu kişi kadın olursa ondan nefret ederler. Sevdiğimiz bize amasız fakatsız dayanışma içinde olanları hayatımızdaki eril zihniyetli erkekler her zaman sorgularlar. Bu dayanışma halinin kadınları güçlendirdiğinin farkındadırlar. Erkekler farkında ve bundan asla haz etmiyorlar. Şu durumda Halis Serbes gibi Nahide Opuz’un katili gibi erkeklerin sevmediği bu dayanışmadan asla vazgeçmeyelim.  Bizi öz benliğimizden koparan erkeklere gösterdiğimiz töleransı bize destek olan annemize, kız kardeşimize, teyzemize, halamıza, kuzenimize ya da kendimizin seçtiği kız kardeşlerimize daha çok kullanalım.   Birbirimiz için uzaktan üzülmeyelim, elele tutuşalım.                                           

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
Zozan Özgökçe yazdı: “Benim İçin Üzülme”, Elele tutuşalım

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir